Hasan Sabbah, sultanın sarayının mülazımlarından birini aldatarak ona bir hançer verdi ve bu mülazım, hançerini uyuduğu esnada sultanın başucuna sapladı. Sultan uyandığında endişeye kapıldı ve gizlice yapılan bu hareketi kimin yaptığını anlamadı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hasan Sabbah sultana bir mesaj gönderdi:
“Eğer sultanın canına kastetmek isteseydim, o gece oraya saplanan hançer sultanın yumuşak sinesine saplanırdı.”
Fâtımîler ve İsmailîler, marjinal ilkeleriyle İslâm dünyasının dışında tutuldukları için faaliyetleri de genel kabulün uzağında değerlendirilmiştir. Bu durum onlara dair çalışmaları cılızlaştırmakta, haklarında üretilen araştırmalar da akademik çizginin dışına çıkıp, şehir efsaneleriyle örülmektedir. Buna rağmen Orta Çağ’daki mahiyetleri ve faaliyetleri birçok devleti ve toplumu derinden etkilemiş, belli bir dönemde tüm milletleri korkuya sevk etmiştir. 15. asrın en önemli tarihçilerinden Mîrhând da onların faaliyetlerinin azametinden geri durmamış ve bir nevi dünya tarihi formatında yazdığı Ravzatü’s- Safâ başlıklı kitabında Fâtımîler ve İsmailîler’e özel ihtimam göstermiştir. Fâtımîlerin Mısır’daki hâkimiyetleri ve düzenledikleri seferler, Alamut Kalesi çevresinde faaliyet gösteren Haşhaşîler ve Hasan Sabbah bu kitabın temel konuları arasındadır. Serdar Gündoğdu ve Ali İçer’in Farsça aslında çevirerek notlandırdığı Ravzatü’s- Safâ’da Fâtımîler ve İran İsmailîleri başlıklı bu kitap, birçok konuda araştırmacıların temel kaynağı olacak.