Osmanlı İmparatorluğu’nun her
bakımdan zirvede bulunduğu XVI. asırda nevi şahsına münhasır bir eser telif
eden Seyfi Çelebi, Osmanlı bürokrasisi içerisinde defterdâr olarak görev
yapmıştı. Bu zat, yaşadığı dönemde Türkistan, Çin, Hint ve İran hâkimleri
hakkında türüne az rastlanan bir tarihî-coğrafya yazmış; ama günümüze dek eserine
neredeyse hiç kimse alâka göstermemişti. Esasen bu hakikat, her devrin siyasî
ikliminde esen muhtelif rüzgârlarla yelkenlerini doldurma hususunda fıtrî istidat
sahibi olan ve Türkistan meselelerine
asla ilgi duymayan derbeder Türk entelektüellerinin alâmet-i fârikasıydı. Ata
yurdumuza karşı bilinçli ve sistematik bir kayıtsızlığa gark olan bu günahkâr
entelektüellerimizin aksine, hamiyet ve irfan sahibi bazı müstesna şahsiyetler
de yok değildi. Örneğin merhum allâmemiz, büyük tarihçi Zeki Velidî Togan,
Seyfi Çelebi’nin eserine dikkat çekip ehemmiyetini vurgulamıştı. Hatta Afet
İnan’a yazdığı bir mektupta söz konusu eseri notlandırarak neşretmeyi
tasarladığını dahi bildirmiş, ama ömrü vefa etmemişti…