Bu, Doğu’da ve Batı’da fitneyi ateşleyen fasıklar piri, topal deccal Timur’un hikâyesidir.
Tarihe doğrudan kaynaklık eden metinler, fıtratları itibarıyla yazarlarının öznel deneyimlerini yansıtırlar. İktidarla kurdukları ilişki, toplumsal durum ve benzeri nice unsur, eserin muhteviyatını etkiler. Eserini bu minvalde kaleme alan ünlü müerrih İbn Arabşah da Timur’un dünya haritasını sarstığı bu çağda hayatını sürdürdü. Bir Arap olarak Timur’un akınlarından ve fetihlerinden etkilenen toplumun kalbinde yer alan müellif hem Sultan I. Mehmed’in yanında sır kâtipliği ve şehzade hocalığı yapmış hem de Memlûk Sultanı el-Melikü’z-Zâhir Seyfeddin Çakmak’ın yakın adamı olmuştur. Timur’un yarattığı toplumsal korkunun her coğrafyadaki etkilerini derinden yaşayan İbn Arabşah, hicivden sakınmayan karakteriyle ön plana çıkar. Zira tam da bu sebeple mahpusluk çekmiştir. Timur’a nispetle yazdığı Acâibu'l Makdûr da bu minvalde kaleme alınan bir eserdir. Timur’u, başta İslâm dünyası olmak üzere tüm dünyanın belası olarak gören İbn Arabşah eserini onu kötülemek için yazsa da yiğidi öldürürken hakkını yememiş, bir fatih olarak Timur’un mahir kumandanlık niteliklerine hayranlığını gizleyememiştir. Timur’un yıkıcı faaliyetlerinden muzdarip toplumların görüşünü yansıtan bu eser, D. Ahsen Batur’un orijinal Arapça metinden yaptığı hassas tercüme ve zengin notlarla okuyucuyla buluşuyor, Timur’un kötücül yüzünü yer yer mübalağa yer yer de korkuyla ortaya koyuyor.