İskender’in Doğu’yu fethinin ortaya çıkardığı durum, daha yakın tarihte Amerika’nın keşfinden kaynaklanan durumla sık sık karşılaştırılır. Yani eskinin ekonomik kuruluşuna yeni bir dünya açıldığı söylenir. Bu kapsamlı ifade bir dereceye kadar yanıltıcıdır. Köklü bir uygarlık ve son derece gelişmiş bir ekonomik eylem dünyası olan Doğu’nun, en azından beşinci ve dördüncü yüzyıllar kadar erken bir tarihte Yunanistan tarafından iyi bilindiğini unutmamalıyız.
İskender aslında ne şimdiye kadar bilinmeyen bir dünyayı keşfetmişti, ne de sahipsiz toprakları Yunanlara açarak ya da umutsuz bir direnişe rağmen barbar sakinleri daha sonra yavaş yavaş yok edilecek bir ülkeyi işgal etmişti. İskender’in başarıları olağanüstüydü ancak Columbus ve ardıllarının başarılarından oldukça farklıydı. İskender, bir Yunan-Doğu imparatorluğu yarattı ve böylece yüzyıllardır Pers krallarının hayalini, yani medeni Akdeniz dünyasının tüm doğu kesimini tek bir yönetim altında birleştirmeyi başardı. Siyasal birlik İskender’in temel amacı olmamakla birlikte esas başarısıydı. Birleşmiş bu dünyanın hedefi yalnızca Makedonlar ve Yunanlar tarafından yönetilmek değildi. Fatihler, egemenliği Doğu’nun eski yöneticileri İranlılarla paylaşırken diğer yerli halklar da imparatorlukta uygun bir konuma sahip olacaklardı. Dolayısıyla Doğu’nun fethi, politik, sosyal ve ekonomik sonuçları bakımından Amerika’nın keşfinden oldukça farklıydı.
20. yüzyılın en büyük tarihçilerinden Michael Rostovtzeff’in; Hellenistik krallıkların güçlenmeleri, ekonomik ve sosyal durumları, uluslararası ticaret ve para sistemleri, toplumsal ve iktisadi politikaları gibi meselelere yoğunlaşan Hellenistik Dünyanın Sosyal ve Ekonomik Tarihi adlı eseri, Uzay Can Ardal’ın titiz çevirisiyle ilk defa Türkçede.