Kırım Savaşı Sırasında İstanbul, Lady Elizabeth Amelia Bithynia Maceroni Hornby’nin (1826-1866) İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne verdiği borçların ödenebilmesi için görevlendirilen eşi Sir Edmund Hornby ile birlikte İstanbul’a gelmesiyle (1853) başlıyor. Lady Hornby, Osmanlı payitahtındaki semtlerde edindiği izlenimlerini annesi, kız kardeşi, eşi ve tanıdıklarına yazdığı mektuplarda anlatır. İstanbul’a gelişlerinden iki gün sonra başlayan Kırım Harbi sebebiyle, birçok ayrıntının verildiği mektuplar savaş dönemi İstanbul’unun toplumsal hayatına dair eşsiz bilgiler sunmaktadır. Mektuplarında Kırım Savaşı’ndan sürekli haberler veren Lady Hornby, Sivastapol’un Osmanlı ve müttefik devletlerce alınışının payitahtta nasıl karşılandığını da canlı tasvirlerle aktarır. Yine mektuplarda, Osmanlı payitahtının gündelik yaşam koşulları ve gerek burada yaşayan gayrimüslimler gerekse ticaret ve diplomatik görevlerle burada bulunanlar hakkında da çeşitli bilgiler verir ve Osmanlı kadınlarının özel hayatına dair renkli bir anlatım sunar. Ayrıca Osmanlı payitahtını gezen çok az sayıda kadın ziyaretçinin hareme girdiği düşünüldüğünde, Lady Hornby’nin Osmanlı haremine dair verdiği bilgiler daha da büyük bir önem arz etmektedir. Kırım’dan gelen yaralılar, Büyükdere’deki ordugâh, Rum balıkçılar, İstanbullu Müslüman kadınlar, Kadıköy, Beyoğlu, Yeniköy’deki kolera salgını, İstanbul Ermenileri ve mutfakları, Kırım Savaşı yaralılarını tedavi eden Florence Nightingale, İstanbul Yahudileri, İstanbul’da Paskalya şenlikleri, 1856 Ramazanı, Karagöz oyunları ve yazarın Kırım ziyareti gibi konuların yer aldığı mektuplar, renkli ve bir o kadar da çalkantılarla dolu Osmanlı payitahtının eşsiz bir panoramasını sunuyor. Hava muhalefetinden dolayı İstanbul’a birkaç saat gecikmeyle vardık; ama Haliç’e yaklaşırken bulutlar bir nisan fırtınası sonrasıymışçasına aralandı, rüzgâr giderek azaldı, böylece eski Bizans ve bir zamanki Hıristiyanlık başkenti, Roma’nın rakibi olan bu güzel şehir gülücüklerle gözyaşları, bulutlarla güneş ışıltıları arasında, kubbeleri ve minareleri, servi koruları ve beyaz saraylarıyla bizi karşıladı. “Avrupa ve Asya kıyıları burada birleşerek, koyu mavi dalgaların ortasında kelimelerle tarif edilemeyecek kadar güzel ve pitoresk bir şehrin yükseldiği büyük bir körfez oluşturuyor sanki.” Akla gelen ilk düşünce, “İyi bir rejim buradan tüm dünyaya yol gösterebilir yahut tüm dünyayı yönetebilir,” oluyor.