1409-10 yılında doğdu. Kaynaklarda babası Emîr Seyfeddin Tağrîberdî’nin Anadolu asıllı
(Rûmiyyü’l-asl) bir memlük olduğu bildirilmiş, ancak milliyeti belirtilmemiştir. O dönemde bu tabir,
Türkler’den başka Anadolu’da yaşayan diğer kavimleri de içine almakla birlikte isminin Türkçe olması
(Tanrıberdi/Tanrıbirdi “Tanrıverdi”), Türkçeyi ve Türk tarihini çok iyi bilmesi onun Türk asıllı olduğunu
göstermektedir. Annesi de Türk asıllıdır ve kocası gibi el-Melikü’z-Zâhir Berkuk’un âzatlılarındandır.
Berkuk tarafından satın alındıktan sonra memlükleri arasına katıldığı için onun unvanından dolayı
Zâhirî nisbesiyle anılan Emîr Tağrîberdî, efendisinin azat etmesinin ardından kapıkulu askerlerine
(el-memâlîkü’s-sultâniyye) dâhil olmuş ve kısa sürede yükselerek hükümdara yakın emîrler arasına
girmişti. Sultan ona verdiği değeri, kendisini Halep nâibliğine tayin edip el-Melikü’l-Mansûr
Muhammed’in kızıyla evlendirmek suretiyle gösterdi. Berkuk’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu
el-Melikü’n-Nâsır Ferec de onu ancak büyük emîrlere tevdi edilen Dımaşk nâibliğine getirdi ve ayrıca
kızlarından biriyle evlendi.
İbn Tağrîberdî babasının vefatı sırasında henüz iki üç yaşlarında bulunuyordu; altı erkek kardeşin en
küçüğü idi ve dört de kız kardeşi vardı. Önemli bir emîrin oğlu ve sultanın kayınbiraderi oluşu onu
yetimliğin mahrumiyetlerinden korudu. Babasının ölümünden sonraki ilk yıllarını, Hanefî kadısı
Nâsırüddin Muhammed b. Adîm ile evli olan diğer ablasının yanında ve bu âlimin himayesinde geçirdi.
İbnü’l-Adîm’in 1416’da vefatından sonra ablasının yeni kocası Şâfiî başkadısı Celâleddin Abdurrahman
b. Ömer el-Bulkīnî’nin himayesine girdi ve ölümüne kadar beş yıl da onun yanında kaldı. Böylece
çocukluğunu zamanın iki önemli âliminin gözetiminde ve ilmî bir muhitte geçirdi. Onun tahsilini asıl
yönlendiren Bulkīnî olmuş, fakat buna rağmen kendisinden mezhebini değiştirmesini istememiştir. İbn
Tağrîberdî tahsiline Kur’an’ı ezberlemekle başladı; ardından Hanefî fakihlerinden Şemseddin er-Rûmî,
Kādılkudât Bahâeddin Ebü’l-Bekā ve Kādılkudât Bedreddin Mahmûd el-Aynî’den fıkıh dersleri aldı.
Yine zamanın Hanefî âlimlerinden Takıyyüddin eş-Şümûnnî’den nahiv, Kıvâmüddin Muhammed b.
Muhammed ve Şehâbeddin Ahmed b. Ömerşah ed-Dımaşkī’den edebiyat, Muhyiddin Kâfiyeci’den
meânî ve beyân okudu. İbn Hacer el-Askalânî, Mekke Kadısı Celâleddin Ebü’s-Saâdât İbn Zahîre ve İbn
Arabşah gibi âlimlerin derslerine katıldı. Bu arada hadis âlimlerinden bazı temel hadis kaynaklarını
dinledi. Ayrıca tasavvuf, astronomi, tıp, matematik ve musikiyle de ilgilendi; zamanın önemli musiki
üstatları arasına girmeyi başardı. Daha sonra giderek tarih ilmine meyletti ve dönemin meşhur
tarihçisi Makrîzî’nin öğrencisi oldu. Çok beğendiği hocasının metot ve üslûbunu örnek aldı; tarih
sahasında Aynî, İbn Hacer ve Şehâbeddin İbn Arabşah’tan da çok istifade etti.
Babasının subaylarının himaye ve desteğine sahip olan İbn Tağrîberdî askerî sınıf içinde emîr
oğullarının teşkil ettiği bir nevi ihtiyat kuvveti sayılan evlâdü’n-nâs sınıfına mensuptu ve kendisine
maaş bağlanmış, ayrıca bazı iktâlar verilmişti. Aynı zamanda iyi bir asker olarak da yetiştirildiği için
gençlik çağına ulaştığında hem ilmî hem de askerî sahada temayüz etmiş bulunuyordu. Yaşı ilerledikçe
önemli devlet adamlarıyla ilişkileri yeni evlilik bağlarıyla daha da güçlendi. Sultan Ferec’in eşi olan kız
kardeşi, onun ölümünden sonra Gazze, Hama ve Trablus valiliklerinde bulunan Emîr İnal en-Nevrûzî ile
evlenmişti. Diğer bir eniştesi, Sultan el-Melikü’z-Zâhir Çakmak devrinde Dımaşk valiliğine getirilen
Emîr Akboğa et-Timrâzî idi. On sultanın dönemini idrak eden İbn Tağrîberdî bu sultanların yakınları
arasına girmeyi başarmıştı. Özellikle Barsbay, Çakmak, İnal ve Hoşkadem’in zamanlarında sık sık
kaleye çıkar, av partilerine, âlim ve ediplerin toplantılarına katılırdı. Yakın dostu Çakmak’ın oğlu
Muhammed yeğenlerinden biriyle evlenmiş ve İbn Tağrîberdî en önemli eserlerinden
el-Menhelü’ṣ-ṣâfî’yi ona takdim için yazmıştı. 5 Haziran 1470 tarihinde ölen İbn Tağrîberdî, sağlığında
Sultan el-Melikü’l-Eşref İnal Türbesi’nin yanına yaptırdığı ve kitaplarını vakfettiği türbesine
gömülmüştür.