Yezd yakınlarındaki Teft şehrinde doğdu. Lakabı Mahdûm, mahlası “Şeref”tir. Muzafferîler’le
Timurlular döneminde yaşayan ve bazı kaynaklarda Şeyh Hâcî diye anılan babası Şemseddin Ali,
Muzafferîler sarayında görev yapan bir âlim ve şairdi. Şemseddin Ali, Yezd şehrinin Mîrçakmak
mahallinde bir cuma camii inşa ettirmiş, daha sonra Şerefeddin bu caminin yanında Şerefiye
Medresesi’ni yaptırmıştı. Şerefeddin, Mahdûm lakabını Timur’un oğlu Şâhruh’un kendisine “Cenâb-ı
Mahdûmî” diye hitap etmesinden dolayı almıştır. Gençlik yıllarını ilim öğrenmekle geçiren Şerefeddin,
Şah Ni‘metullāh-ı Velî, Sâinüddin Ali b. Muhammed Hucendî, Hüseyin Ahlâtî gibi mutasavvıflardan
faydalandı. Şâhruh ve özellikle oğlu Ebü’l-Feth Mirza İbrâhim Sultan döneminde adını duyurdu. Belh
ve Tohâristan’ın ardından 1414’te Fars bölgesi valiliğine tayin edilen Mirza İbrâhim Sultan’ın Şîraz ve
Sultâniye’de nedimleri arasında yer aldı ve onun ölümüne kadar (1435) yanında kaldı. Bu arada genç
Moğol hanlarından Yûnus Han (Bâbür’ün anne tarafından dedesi), Uluğ Bey tarafından 832 (1428-29)
yılında esir alınınca Şerefeddin, Şâhruh’un emriyle Yezd’de onun eğitimini üstlendi. 1442’de Şâhruh
tarafından Irâk-ı Acem’in yönetimine tayin edilen ve Kazvin, Rey, Kum, Hemedan, Sultâniye gibi
şehirlere de hâkim olan torunu Mirza Sultan Muhammed b. Mirza Baysungur’un Kum’da maiyetine
girdi. Bu yıllarda bir süre Teft şehrindeki dergâhında ikamet etti ve müridlerini yetiştirmekle meşgul
oldu. Ali Şîr Nevâî, altı yaşlarında iken (doğumu 1441) babasının bir grupla birlikte Şâhruh fitnesinden
Irak’a doğru kaçarken Teft’e geldikleri sırada Şerefeddin’i hankahında ziyaret ettiğini söyler
(Mecâlisü’n-nefâyis, s. 25).
1445-46 yılında Şâhruh’un torunu Mirza Sultan Muhammed isyan edip Şîraz’ı kuşattığında Şâhruh’un
kendisine doğru geldiğini haber alınca kuşatmayı kaldırarak yanındakilerle beraber Luristan bölgesine
kaçtı. Bu sırada Şerefeddin onun müşaviri idi. İsyanda Mirza Sultan Muhammed’in yanında
bulunanları yakalatıp öldürten Şâhruh, Uluğ Bey’in oğlu Mirza Abdüllatif’in rasathane için babasının
Şerefeddin’e ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine onu bağışladı. Mirza Abdüllatif ile Herat’a giden
Şerefeddin orada Uluğ Bey’in mülâzımı oldu. Abdurrahman-ı Câmî kendisiyle bu sırada görüştü.
Şerefeddin, Şâhruh’un vefatının ardından Horasan’ı ele geçiren Mirza Sultan Muhammed’in izniyle
1449 yılında Yezd’e dönüp Teft’te yerleşti. 1454’te burada vefat etti ve Şerefiye Medresesi’nde
babasının mezarı yanında defnedildi.