"Tarih bir anlamda halkların kutsal kitabıdır"
M.İ. Karamzin
“Petersburg’ta burjuva bir ailede dünyaya geldim” diye başlıyor Vasily Vladimiroviç Bartold (Rusça imla ile Bartol’d) hayat hikayesine. Babasından çocuklarına intikal eden varlık, Bartold’un tahsil hayatını, araştırmalarını ve bu araştırmalar için yaptığı gezilerini finanse etmeye fazlasıyla yetmiştir. 1869’da dünyaya gelen Bartold’un annesinin dedesi de Hamburg’ta yaşayan ve Luther mezhebinden bir papaz olmasına rağmen Rusya’ya yerleşmişti. Genç Bartold, henüz çocuk yaştayken Almancayı ve Batı Avrupa’nın bazı başka ilim dillerini öğrenmişti. “Babam çok iyi bir eğitim görmemesine rağmen,” diye devam ediyor Bartold, “yine de bende bir ilim aşkı uyandırmıştı. Daha çocukluk dönemimde bende tarihe karşı zayıf bir kabiliyet olduğunu hissetmiş, beni hararetle teşvik etmiş, ticaretin maddi kazanç sağlayacağını, ama bilimin verdiği zevki asla vermeyeceğini telkin etmişti.” Bartold, liseyi bitirdikten sonra tarihçi olmaya çoktan karar vermişti; fakat Tarih ve Filoloji Fakültesine mi, yoksa Doğu Dilleri Fakültesine mi gideceği konusunda mütereddit kalmıştı. “Tarih ve Filoloji Fakültesi o zamanlar ağır bir dönem geçiriyordu; eski dillere karşı aşırı bir ilgi vardı ve ancak uzman kişilerin alanı haline gelmişti. Üstelik ağabeyim (ki şimdi müteveffadır) benim için canlı bir örnekti. Kendisi bu okulu bitirmekle hiç de tatmin olmuş değildi. Bu yüzden Doğu Dilleri Fakültesine girmeye karar verdim, ama ne fakültenin programları ne de ders veren hocalar hakkında bir bilgim vardı. O dönemde doğu tarihinin tek temsilcisi neredeyse Prof. Veselovsky idi. Bir de Orta Asya tarihi konusunda uzman Prof. Grigor’yev vardı. Rusya’ya tarihi ve coğrafi yönden daha yakın olan ülkeler, Batı Avrupa ülkelerinin tarihinden daha fazla ilgimi çekiyordu.” “Daha talebe iken hocam Veselovsky’nin tavsiyesiyle Orta Asya’da Hıristiyanlık adlı makaleyi kaleme aldım ve bu bana bir gümüş madalya kazandırdı.” Bartold, daha sonra Rosen’in tavsiyesiyle Almanya’ya gidip bir yıl orada kalır. 1906’da Melioransky’nin ölümünden sonra üniversiteyi bitirdiğinde, yaşça kendisinden daha büyük olan Radloff’la tanışır ve aralarında kurulan ünsiyet Bartold’un bilim hayatına oldukça olumlu katkılarda bulunur. Ama Radloff’un Bilimler Akademisi nezdinde kurduğu Antropoloji ve Etnografya Müzesi’nde görev alma teklifini reddeder. Bunun üzerine Radloff’un tavsiyesiyle Orta Asya’ya gönderilen arkeoloji ekibinde yer alır, fakat saha çalışmaları onun pek hoşuna gitmez, daha doğrusu kendisinin bu sahada kabiliyetsiz olduğunu düşünür. “Masa başında ve yazılı kaynaklar üzerinde çalışmaktan hoşlandığımı hissettim” diyen Bartold, yine de 1902’de araştırmalarının gereği olarak ve bölgedeki elyazması kaynaklarla tanışmak amacıyla Orta Asya’ya gider. Zaten artık Arapça, Farsça ve Türkçeyi değişik lehçeleriyle birlikte gayet iyi bilmektedir. Petrograd Üniversitesi’nde doğu tarihi kürsüsüne intisap eden Bartold’un (1892) magister ve doktor unvanlarını kazanmak üzere yaptığı çalışmalar, 1900 yılında neşredilecek olan Moğol İstilası Döneminde Türkistan adlı büyük eserinin temellerini teşkil edecekti. Bartold, 1901’de Profesör, 1906’da da Ord. Profesör oldu. 1909’da Doğu Dilleri Fakültesi sekreteri, 1910’da ve 1913’te İlimler Akademisi’ne muhabir ve tam aza seçildi. Arkasından yedi yıl boyunca, 1905-1912 yılları arasında Rus Arkeoloji Derneği’nin Doğu bölümünün sekreterliğini yaptı. Şarkiyat Derneği’nin Mir İslama (İslam Dünyası) adlı dergisini yayınladı. 1902’deki Orta Asya seyahatinden başka, 1904 ve 1916’da da seyahatler gerçekleştirdi. Bu gezilerin sonuncusunda Özbek tarihçilerle birlikte at üzerinde seyahat ederken, attan düşüp yaralandı ve bir süre hastanede yattı. “Yaptığım bilimsel çalışmalar Türkistan’da da bilimsel çevrelerce ilgiyle ve sıcak bir şekilde karşılanmıştı.” diye sözlerine devam eden Bartold’un katkılarıyla Orta Asya’da bazı ilmi müesseseler kurulmuştu: Taşkent’teki Orta Asya Üniversitesi, 1918’de teşekkül eden Radloff Şarkiyat Derneği, 1928-30 arasında faaliyet gösteren Türkoloji Merkezi, Maddi Kültür Tarihi Enstitüsü, Yaşayan Doğu Dilleri Enstitüsü. 1920, 1927 ve 1928’de yine Türkistan’a seyahatler gerçekleştiren Bartold, bu arada 1925-27 yılları arasında Taşkent’te bazı konferanslar verdi. 1925’teki seyahati sırasında, daha sonra Özbek dostlarımın sayesinde benim de görmeye muvaffak olduğum 380 elyazması eserin, onun sayesinde Ruslar tarafından yok edilmekten kurtulduğunu merhum Özbek tarihçi Böribay Ahmedov Tarihten Sabaklar adlı eserinde belirtmektedir. Onun doktora çalışmasının 25. yılını kutlamak için bazı makaleleri İqd ul-cumân (İnci Dizisi) adı altında Taşkent’te neşredildi. 1924’te Bakü’de de konferanslar veren Bartold, 1926’da yine bu şehirde toplanacak olan Milli Türkoloji Kongresi’ni hazırladı. Bu arada 1917 ve 1922’de Finlandiya’da, 1922-23’te ve 1929’da Oxford, Londra, Belçika, Hollanda, Almanya’da da konferanslar verdi. 1923’te Brüksel’de düzenlenen Tarihçiler Kongresi’ne Rus Bilimler Akademisi’ni temsilen katıldı. 1926’da İstanbul Üniversitesi’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelen Bartold, Türk boylarının tarihi üzerine de konferanslar vermişti. Daha sonra bu eseri hem Rusça hem de Türkçe olarak yayınlanmış ve eserin Türkçesi değişik zamanlarda birkaç kez basılmıştır. Eser daha sonra 1935’te Almancaya, 1945’te Fransızcaya tercüme edilip yayınlandı. Yazar, 1930 yılında Leningrad’ta vefat etti ve oraya defnedildi. Zaten yine Böribay Ahmedov’un kaydına göre gençliğinden beri böbrek hastası idi. Bartold ile 1914’ten beri münasebette bulunan büyük Türk tarihçilerinden biri de merhum Zeki Velidi Togan’dı. Zeki Velidi’nin Arkeoloji Derneği’nin Zapiski adlı dergisinde çıkan makaleleri Bartold’un dikkatini çekmişti. Böylece Bartold, genç Başkurt bilim adamını Petrograd’a davet etti. Zeki Velidi, Rus Arkeoloji ve Coğrafya derneklerinin ve Rodlov Derneği’nin toplantılarına iştirak etmeye ve Bartold ile çalışmaya başlamıştı. Artık Bartold’un Türkistan’la ilgili basılmakta olan eserlerinin redaktörlüğünü Zeki Velidi yapıyordu. Buna karşılık Bartold, Zeki Velidi’nin hazırlayacağı eserler için Rus arşivlerinden istifade izni almasına yardımcı oluyordu. Hatta Zeki Velidi daha sonra hatıralarında “eğer o dönemde Bartold’un himmeti olmasaydı, Rus arşivlerinden faydalanma imkanı bulamayacağını” belirtmektedir. Bartold, tarih dünyasının kapısını aralayıp girdiğinde zaten önünde kendinden öncekilerin, özellikle de V. V. Grigoryev, D. A. Hvolson, P. İ. Lerh, N. İ. Berezin, V. G. Tiesenhausen, N. İ. Veselovskş, V.V. Radlov [veya Radloff] ve V. R. Rosen gibi şarkiyatçıların çalışmalarıyla ana çerçevesi belirlenmiş bir şablon hazırdı. Şark dillerine ait elyazması eserler, Türkçe çalışmalar, isimleri sayılan bu şarkiyatçılar tarafından neredeyse elden geçirilmiş, bazıları Rusçaya çevrilmiş, nümizmatik tetkikler aşağı yukarı tamamlanmıştı. Bunun yanı sıra Batı ülkelerinde de şarkiyatla ilgili pek çok çalışma yayınlanmıştı. İşte Bartold’u şarkiyatçılığa iten temel sebeplerden biri de önünde çoğu bir şekilde incelenmiş hazır malzemelerden oluşan zengin bir tarih mutfağının varlığıydı. Ama eksik olan bir şey vardı ve bu, Bartold’un dikkatini çekmişti. Çünkü kendisinden öncekiler Orta Asya ve İslam tarihini eski usullerle ve Roma tarihini incelermiş gibi incelemişlerdi. Nitekim Bartold, Rosen’e yazdığı mektupta “Avrupa tarihini incelerken yapıldığı gibi, tarihi gelişim kurallarını göz önünde tutarak Orta Asya tarihini hiç olmazsa kısmen kıyaslama metodunun yardımıyla gözden geçirme denemesini kimsenin yaptığını zannetmiyorum. Orta Asya tarihini tıpkı Roma tarihi inceler gibi eski bilimsel usulle incelemek artık anlamsız bir şey.” diyecekti. Bu mektuptan on iki yıl sonra Orta Asya tarihi hakkında ortaya koyduğu Moğol İstilası Döneminde Türkistan (1900) adlı eseriyle Bartold, Orta Asya’nın erken ortaçağ tarihinin nasıl incelenmesi gerektiğinin bilimsel temelini atmış olacaktı. Bundan sonraki çalışmaları aynı minval ve metot üzerinden yürüdü. Timur ve Timuriler çağı, Orta Asya’nın tarihi-coğrafyası, ekonomisi ve kültürleri ve keza orada yaşayan bazı halkların özel tarihleriyle ilgili araştırmalar birbirini takip etti. Petruşevsky’nin dediği gibi “Dünya tarih biliminde, birkaç neslin yapması gereken araştırmaları tek başına yapan ve bir ülkenin tarihini tetkik etmekle kalmayıp, bir noktada o ülkenin tarihini kurarak bu kadar çok çalışma yapan başka bir bilim adamı bulmak zordur.” Bartold, kendi ifadesiyle, hayatının sonuna kadar “Orta Asya tarihinin üstadı” olarak kaldı. Ama onun çalışmalarının yalnızca Orta Asya ile sınırlı kaldığını düşünmek yanlış olur. Yakın ve Orta Doğu ve Merkezi Asya da onun yakın ilgi alanı içindeydi. Emevî ve Abbasî halifelikleri tarihi, İslam tarihi, İran’ın sosyal ve kültürel tarihi, tarihi coğrafyası, Kafkasya ve Mâverâ tarihi, Türk ve Moğol halklarının tarih ve etnografyaları, İslam epigrafikası ve nümizmatiği gibi konular Bartold’un eserlerinde ve makalelerinde bulabileceğimiz konuların ana başlıklarıdır. Talebelerinden Yakubovsky “hayatının son dönemlerinde onun Marksist olduğunu ve burjuvazi zihniyetini bir yana bırakıp tarihe sınıfsal bakış açısından baktığını, bu yüzden ilk yazdığı makalelerle daha sonraki makaleleri arasında farklar bulunduğunu” belirtse de Bartold gibi birinin Marksizm’e bütün benliğiyle inanmış olduğunu düşünmek zor. Eğer daha fazla yaşamış olsaydı, aristokrat bir aileden geldiği için muhtemelen hiç olmadık bir şeyle suçlanıp kalan ömrünü zindanlarda veya sürgün kamplarında geçireceği muhakkaktı. Çünkü Markoff Vtoroy gibi kişiler “Kırgızlar ve Kazaklar Çingiz’in ve Timur’un torunlarıdır; Amerikalılar Kızılderililere nasıl muamele etmişse de biz de onlara aynı şekilde muamele edip ortadan kaldırmalıyız” şeklindeki sözlerle hükumeti Orta Asya’daki Türkleri imha etmeye teşvik ederken, Bartold bunun yanlış olacağını, onları imha yerine asimile etmenin daha iyi bir yol olduğunu aleni olarak savunmaktaydı. Ali Şir Nevai, hasisliği ikiye ayırır. Ona göre bir maddi hasislik vardır, bir de manevi. Fakat ikincisi Nevai’ye göre daha tehlikelidir. Nitekim kendisi de buna istinaden; devletin önüne serdiği imkanları, kabiliyetli gençlere yol açarak onların ellerinden tutarak yetişmelerine ve kendilerini geliştirmelerine uygun şerait yaratmak için kullanmıştı. Hatta yakın çevresindekilere sık sık “Gidin köy köy, oba oba, dağ bayır dolaşıp kabiliyetli gençleri bulup getirin!” derdi. Bartold da zamanının en gözde üstadı olduğu halde, hiç kimseye hasetlik etmemiş, kimseyi kıskanmamış, aksine kendisinde bir cevher gördüğü kişilere kol kanat germiş, elinden gelen tüm yardımı vermiştir. Merhum Ord. Prof. Z. V. Togan da belli bir dönem ondan himmet görenler arasındadır. Çünkü Bartold, Togan’ın bazı makalelerini okuduktan sonra, ondaki cevheri keşfetmişti. Ama bununla birlikte kim olursa olsun, müspet ve menfi yönde tenkitten de kaçınmıyordu. O döneme kadar kimsenin eserlerini tenkit etmeyi dahi düşünmediği pek çok batılı tarihçiyi ve Rus şarkiyatçıları tenkit ederken de onlarla polemiğe girerken hiç de merhametli değildi. Nitekim dokuz cilt halinde yayınlanan dev külliyatının her bir cildinin sonunda bu tenkitlerle ilgili makaleler yer almaktadır. 42 yıllık bilim hayatında 400’den fazla monografi, makale, tenkit ve tezkire yayınlamış; İslam Ansiklopedisi’ne 246 makale vermişti. Pek çok mirasyedi genç, ailesinden kalan mallarla dünyadan kâm alma yolunu seçerken; Bartold’un bu maddi imkânı ilim yolunda, seyahatlerde, kazılarda vs. kullanması her türlü takdirin üzerindedir. Onun bu bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini ilim yolunda harcaması, zaman içinde haklı bir takdiri celp edecekti ve etti de. Henüz 1930’da tüm eserlerinin külliyat olarak basılması kararlaştırılmış, fakat kıtlık yılları ve onu müteakiben çıkan II. Dünya Savaşı dolayısıyla bu proje geçici olarak rafa kaldırılmıştı. Nihayet Bilimler Akademisi’nin tavsiyesiyle tüm çalışmaları 1960 yılından itibaren ardı ardına yayınlanmaya başladı. Orta Asya ülkelerindeki ilim adamları da Bartold’a hak ettiği yeri vermekte bir sakınca görmediler ve İqd’ul cuman (İnci Dizisi) adı altında bazı makalelerini Taşkent’te yayınladılar. Bartold’un eserleri külliyat olarak basılırken, bazıları Almancadan Rusçaya çevrilmiş, Rusça olanlar da işinin ehli kişilerce elyazması müsveddelerle tek tek karşılaştırılarak gözden geçirilmiştir. Bartold’un eserlerinin çevirmenliğini ve redaktörlüğünü yapan kişiler de sıradan kişiler değil, zamanın en gözde şarkiyatçılarıydı. Yu. E. Bregel, Z. V. Ançabadze, D. Y. Bertels, A. N. Bernştam, A. P. Kovalevsky, V.F. Minorsky, V. A. Romodin, V. Ya. Stavisky, S. G. Klyashtorny, İ. N. Vinnikov, M. Y. Mason, A. N. Kononov bunlar arasında sayılabilir. İsimleri verilen bu akademisyenler, yer yer Bartold’a pek çok tenkitte de bulunmuşlar; kimi hatalarını düzeltmişler kimi zaman da Bartold zamanında henüz yapılmamış bazı çalışmalar ve arkeolojik kazı sonuçlarını bu eserlerin dipnotlarına yansıtarak, onun eksiklerini tamamlamışlardır. Peki Bartold, zamanının en gözde üstadı olmasına rağmen, hiç mi hata yapmamıştır? Her akademisyen gibi elbette onun da pek çok hataları, hatta okuma yanlışları, yanlış kanaatleri olmuş; nasıl o başkalarını acımasızca tenkit etmişse, başkaları da akademik konularda ona karşı pek de şefkatli davranmamışlardır ki, Ord. Prof. Fuat Köprülü bunlardan biridir. Bartold’a tenkitte bulunanlar yalnızca çağdaşı olanlar veya kendisini bir kuşak geriden takip edenler değil, iki üç kuşak sonrakiler de onu tenkit etmişlerdir. Bartold’un en çok polemiğe girdiği kişilerden biri G. Y. Grumm-Grijimaylo, diğerleri ise S. P. Tolstov, Aristov vs.. dir. Tolstov’la olan polemiğinin sebebi, Bartold’un Oğuzların bir ikiden fazla şehri olmadığı görüşüne Tolstov’un “Goroda Oguzov” (Oğuzların Şehirleri) adlı çalışmasıyla cevap vermiş olmasıydı ve bu polemiğin galibi Tolstov’du. Çağdaşı olmamakla birlikte Bartold’a biraz küçümser gözle bakanlardan biri de L. N. Gumilev’dir. “Bartold’un Türk tarihi konusundaki çalışmaları tarihi meselelerde önemli bir rol oynamış olmakla birlikte, - diyor Gumilev Eski Türkler adlı eserinde, - söz konusu meselelerde bir inceleme perspektifi kazandıracak ölçüde herhangi bir açıklık getirememiştir. VI-VIII. Yüzyıllar arasındaki göçebe Türkler Perslerden bariz bir şekilde ayrıldıkları halde, bunların tarihine Bortold alışılmış bir gözle bakmıştır.” Grumm-Grijimaylo’nun en önemli eseri Zapadnaya Mongoliya i Uranhayskiy kray (Batı Moğolistan ve Uranha Bölgesi) adlı çalışmasıdır. Merhum Z. V. Togan dahi bu kitabın dikkatle ve ibretle okunması gerektiğini belirtir ki, Bartold’un en fazla yüklendiği, onomastik konusunda tenkit salvolarına tuttuğu çalışmalardan biridir. Grumm-Grjimaylo, bu eseri için yıllarını vermiş, masrafları devlet tarafından karşılanmak üzere Orta Asya’ya ve Moğolistan’a da birkaç gezi tertiplemişti. 1898’de ilk iş olarak küçük bir inceleme çalışması olan Orta Asya İçinde Pei-shan’ın Yakın Tarihi’ni yayınladı. Ama hemen Bartold’dan ağır bir eleştiri aldı. Bartold, yazarın eserini “gerçek bir tarihi ve filolojik çalışma” olmamakla suçlayarak şöyle dedi: “Aşağı yukarı bütün seyyahlardan benzeri coğrafi ve etnografik sonuçlar ve hatta aynı şekilde arkeolojik bilgiler bekleriz. Ama biz, yazarımızın Asya tarihi literatürünün incelenmesinde çok fazla minnetle karşılayamayacağımız problemler ortaya çıkarmasını saygıyla karşılayamayız”. Bu tenkide karşı Grumm-Grijimaylo’nun yazdığı cevabi makale Bartold’u yumuşatmıştı, fakat yine de Bartold bir tarihçi olarak Grjimaylo’nun çözdüğü onomastik problemlerle ilgili filolojik çalışmalarını acı bir dille tenkitten kaçınmadı. Bartold’un Grumm-Grijamyo’ya yaptığı tenkitler ve cevabi makalesi külliyatın 9. cildinde mevcuttur. Sonuçta Bartold, Grumm-Grjimaylo’ya yazdığı şahsi mektupta önceki fikirlerini değiştirdiğini belirtmişse de onun yaptığı tenkitler, arkasından Yakubovsky’nin de Bartold’un yanında yer alması, Grjimoylo’nun eserlerine duyulan ilgiyi azalttı. Bartold’un eserini çevirenlerden birisi de V. F. Minorsky’dir. Minorsky, Bartold’un elyazması eserlerdeki bazı okuyuşlarını tenkit etmekte, farklı görüşler ileri sürmektedir. Keza aynı yazar, bugün Orta Asya’da harabeleri dahi kalmamış eski yerleşim birimlerinin yerlerinin tespiti konusunda da Bartold’la aynı görüşte değildir ve elinizdeki kitaba dahil ettiğimiz Amu-derya ve Sır-derya adlı makalelerdeki dipnotlarda bunların bazı örneklerini göreceksiniz. Ancak Beyhaki’nin eserindeki bir cümlesini1 “Suri, 10 000 Selçuklu ve Yınallının, Merv ve Nesa üzerinden geldiklerini ancak yerli Türkmen ve Harezmli Selçukilerin onlara yerleşmeleri için yer vermediklerini söyledi” şeklinde çevirip, “süvari” kelimesini özel isim “Suri” şeklinde okuyarak karşımıza hayali bir şahıs çıkaran Minorsky’nin eserlerine ve çevirilerine ne kadar güvenilir, o da ayrı bir konu. Halbuki bu cümlenin doğru çevirisi “Selçuklular ve Yınallılar on bin süvari ile Merv üzerinden Nesâ’ya geldiler…” şeklindedir. Bartold’un sadece Rus şarkiyatçılarının eserlerine değil, Batılı tarihçilerin eserlerine de acımasız tenkitlerde bulunduğunu belirtmiştik. Örnek olarak onun Miss Ella Sykes ve Brigadier-General Sir Percy Sykes’ın Through deserts and oasis of Central Asia adlı eserine yaptığı tenkit üzerinde birkaç satırla durmaya çalışalım. “Eserin büyük kısmı Miss Ella Sykes’a ait ve Kuzey Denizi, İskandinavya, Finlandiya ve Rusya üzerinden Kaşgar’a kadar giden seyyahların anlattıkları hikayeler tenkide tâbi tutulmadan alınmış. Eserde İslamiyet hakkında genelde yanlış düşünceler serdedildiği gibi, Sarıkul dağında Hüsrev Perviz’le ilgili bir efsaneden (halbuki efsane Hüsrev Perviz’le değil, Afrasyab’la ilgilidir), Ferhad ve Şirin hikayesinden söz edilmektedir. Eserin ikinci kısmı Sir Percy Sykes tarafından yazılmış ve daha ziyade Kaşgarya’nın tarih ve coğrafyasıyla ilgili bilgiler içermektedir, ama bunların tamamı bugünkü bilimle kesinlikle örtüşmemektedir. Örneğin Chavannes ve Stein’ın çalışmaları bilinmesine rağmen Beşbalık şimdiki Urumçi’nin yerine yerleştirilmekte; Yakub-bek’in Ak-Meçit’in savunmasında rol aldığı (!) ileri sürülmekte; Yedisu Nesturilerine ait en eski kitabe 858 yılına ait gösterilmekte (öncekilerin hataları tekrarlanarak); Kaşgar halkının X. Yüzyılda zorla Müslüman yapıldığı, doğrudan Buhara Hanlığı’na ve onun üzerinden Osmanlı sultanına bağlandıkları ileri sürülerek, sünnet olmanın İslam’ın beş şartından biri olduğundan söz edilmekte (halbuki sünnet olmak yalnızca sünnettir ve İslam’ın şartlarından değildir) ve hepsinden en fazla dikkat çekeni ise Kaşgarlı bir tacirin pazara satmak için getirdiği atını bir türlü satamaması üzerine nazar değmesin diye atın uyluğuna çizdiği çarpı işaretinin yazar tarafından Hıristiyanlığın izi olarak görülmesidir.” Görüldüğü gibi Bartold’un tenkitleri pek de haksız ve gaddarca değildir ki, Orta Asya tarihini çok iyi bilen bir akademisyenin yapılan hatalara tahammül etmesi zaten beklenemezdi. Özellikle onun Leon Cahun’un Introduction à l’histoire de l’Asie adlı eserine yaptığı tenkitleri okuduğunuz zaman, bizde bazılarının eserlerinde rahatlıkla kaynak olarak kullandıkları 1 سلجوقيان و يناليان سواري ده هزار از جانب مرو بنسا آمدند و تركمانان كه آنجا بودند و دﮙر فوجي از خوارزميان سلجوكيان ايشان را ﭙيش خود بر ﭙاى داشتند و ننشاندند و محل آن نديدند (MİTT, I, 246) Cahun’un ne kadar cılız bir kişi olduğunu göreceksiniz. Örneğin Cahun’un Timur’un lâkabındaki Köregen (damat demektir) kelimesini Küreken diye bir kabileye (ki Orta Asya’da bu adı taşıyan bir kabile hiçbir zaman olmamıştır), onu da Kurıkanlara bağlaması gerçekten tarihçilik adına sahnelenen bir komediden başka bir şey değildir. *** Bartold’un dokuz büyük ciltlik külliyatının tamamını çevirip yayınlamak bizim ve yayınevimizin ekonomik gücünü aşar. Bunu TTK’nın veya bir vakfın yapması gerekir ve bildiğimiz kadarıyla da TTK bu işi üzerine almıştır. Bizim burada yaptığımız, bugüne kadar pek yayınlanmamış –bir ikisi hariç– makalelerinden özellikle Orta Asya tarih ve uygarlığıyla ilgili olanları çevirip yayınlamaktan ibarettir. İslam Ansiklopedisi’ndeki makalelerine ve Moğollarla ilgili olanlara yer vermedik. Çünkü birinciler zaten İslam Ansiklopedisi’nde var; ikincilerle ilgili bilgiler ise onun Moğol İstilasından Önce Türkistan adlı eserinde mevcut. Ama yayınladığımız bu makalelerin, bu haliyle dahi işe yarayacağından eminiz. Zaten Bartold’un Moğol İstilasından Önce Türkistan, Uluğbey ve Zamanı, Orta Asya Türk Tarihi Üzerine Dersler, Şarkiyatçılık adlı değerli çalışmaları yayınlanmıştır. Makalelerinin en önemlilerinden yaptığımız bu derleme ise sözü edilen eserlerde üzerinde fazla durulmayan konularda bir tür tamamlayıcı görevi görecektir.